İstanbul’da Üniversite’de okuyan ve ailesini yakından tanıdığım Anamurlu bir kız öğrencimiz araştırma yapmak üzere Anamur’a gelmişti.

Araştırmasının konusu; Kerem ile Aslı hikâyesinin yörede yaygın şekli…

Sadece yazmak değil, sesli anlatım da istiyor…

Kaynak kişi hakkında da bilgi…

Edebiyat fakültesinde okuyor…

Ben söyledim o yazdı… Ben konuştum o teybe aldı…

Faydalı olup olmadığını bilmiyorum ama meğer Kerem ve Aslı şarkılarımıza da konu olmuş…

Bugün Anamurdan Bozyazıya giderken radyo’da Kerem ile Aslıyı da içine alan bir şarkı dinledim.

Üniversite öğrencisine verdiğim bilgileri sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Kerem ile Aslı, Orta Asya’dan Balkanlara kadar uzanan geniş bir alanda söylenen yaygın bir halk hikâyesidir.

Bu hikâye; Tasavvuf ve fantastik öğelerle zenginleştirilmiştir.

Hikayede insanın alın yazısının değiştirilemeyeceği görüşü hakimdir.

Hikâye; On altıncı yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Türk folklorunun en lirik ve seçkin örneklerindendir.

Günümüze kadar sözlü ve yazılı olarak gelen Kerem ile Aslı hikâyesinin yüzlerce varyantı vardır.

Bilinen en eski tarihli yazmalardan biri olan Mecmûatü’l-letâif sandûkatü’z-zerâif adlı cönkteki varyantına göre hikâyenin konusu şöyledir:

Halep'te yaşayan çok zengin bir bey, çocuğu olmadığı için mutsuzdur.

Bir gün yaşlı bir derviş ona, eşinin Ayazma Çeşmesi başında yemesini tembihlediği bir elma verir ve gözden kaybolur.

Bunun üzerine bey tellâllar çağırtıp halkı çeşmenin başına toplar.

Bu sırada çocuğu olmayan bir keşişin karısı durumu öğrenince beyin hanımına yalvarır, elmanın bir parçasını da kendisine vermesini ister. Çocuklar ayrı cinsten olursa evlendireceklerine dair sözleşerek elmanın bir parçasını keşişin karısı alır.

Dokuz ay sonra beyin bir oğlu, keşişin de bir kızı olur. Oğlana Mirza Bey, kıza Han Sultan adını verirler.

Dört yaşına kadar özel dadılarla büyütülen Mirza Bey, Sofu adlı arkadaşıyla birlikte özel hocalardan eğitime başlar.

On dört yaşına gelince arkadaşı Sofu yeterli derecede ilim öğrendiklerini, artık ata binip avlanmaları gerektiğini söyler. Böylece at binmeye, ok atmaya ve avlanmaya başlarlar.

Günün birinde Mirza Bey rüyasında gördüğü bir kıza âşık olur.

rtesi gün Sofu ile çıktıkları avda Mirza Bey'in şahininin kovaladığı kuş bir bahçeye girer.

Mirza Bey de şahini takip ederek bahçeye girince rüyasında gördüğü kıza rastlar. “Rüyamın aslı bu kızdır” der ve onu yanağından öper.

Kız, “Kerem eyle, beni rüsvâ etme” diye yalvarır.

Bundan sonra kızın adı Aslı, Mirza Bey’inki Kerem olur.

Bu olayın ardından Kerem yemeden içmeden kesilir, kimse derdini bilemez. Kerem'in babası oğlunun derdini öğrenmek için tabiplere ve hocalara başvurursa da kimse derdine çare bulamaz.

Sonunda yaşlı bir kadın derdinin aşk olduğunu fark eder ve Kerem’den kızın adını öğrenir.

Kerem'in babası keşişi çağırarak Aslı’yı oğluna ister.

Keşiş korktuğu için kızını vermeye razı olursa da annesi bir müslümana kızını vermek istemediğinden gizlice başka bir şehre kaçarlar.

Bu olaydan sonra Kerem’le dostu Sofu’nun onların peşine düşmesiyle hikâye yeni bir boyut kazanır; bir kaçma-kovalama başlar, zaman zaman karşılaşırlarsa da kavuşmaları mümkün olmaz.

Bu kovalama sırasında Kerem ile Sofu’nun başına çeşitli olaylar gelir.

Öte yandan Kerem’in yanık türküleri ilâhî bir anlam kazanmıştır.

Duaları kabul edilen Kerem canlı cansız bütün varlıklarla konuşabilmekte, bu varlıklar da ona cevap vermektedir.

Aslı’nın gittiği yerleri onlardan öğrenen Kerem’in artık silâhı türküleridir; kılıç kullanmaz, ok atmaz; türkülerindeki ilâhî güçle bütün zorlukları yener.

Keşişin Kayseri’ye yerleştiğini ve Aslı’nın annesinin dişçilik yaptığını öğrenince dişini çektirmek bahanesiyle evlerine girer.

Kadın Kerem’in başını Aslı’nın dizine koyarak dişini çekmeye çalışır.

Kerem, Aslı’nın dizinde daha fazla kalabilmek için otuz iki dişini çektirir. Sonunda Aslı onu tanısa da ilgisiz davranır.

Kerem de aşkının yarısını Aslı’ya vermesi için Tanrı’ya dua eder.

Bunun üzerine Aslı yaptıklarına pişman olup aşk ateşine düşer.

Durumu öğrenen keşiş Kerem’i Kayseri valisine şikâyet eder.

Kerem yakalanıp öldürüleceği sırada valinin kız kardeşinin yardımı ile kurtulur ve Aslı ile evlenir.

Ancak keşiş Aslı’ya sihirli bir elbise giydirmiştir.

Gerdek gecesi Kerem sabaha kadar uğraştığı halde düğmeleri çözemez. Sonunda bir ah çeker, içinden bir alev çıkar ve yanıp kül olur. Aslı da saçlarını süpürge yapıp külleri toplarken tutuşarak yanar.

Öğrenciye verdiğim hikâye bu kadar…

19’uncu yüzyılda Kerem ile Aslı hikâyeleri kitap haline getirilmeye başlanmıştır.

1386’da İstanbul’da basılan hikâye kitabı Türkiye’de basılan ilk hikâye kitabıdır.

Kerem ve Aslı’nın yaşadığı ağırlık kazanmaktadır.

Hayatları ise halk hikâyesi olarak tiyatro, sinema, opera ve resimlere konu olmuştur.

Hoşça kalınız.