İlkokul yıllarında beni etkileyen en ilginç yerlerden biri Kızılca köyü ve Kızılca köyünde bulunan suyla çalışan un değirmenimizdi…

Kızılca köyü Osmanlılar zamanında çok meşhur bir yerleşim yeriymiş…

Yazları Kıbrıs adasından ve Antalya’dan gemilerle insanlar buraya yaylaya gelirlermiş… Kızılca köyü Osmanlı arşivlerine de girmiş…

Başbakanlık arşiv belgelerinde Kızılca köyü; İçel Sancağı, Anamur kazasına bağlı, yörükan taifesi topluluğunun yaşadığı yer olarak geçer…

Kızılca köyünü benim için ilginç kılan durumlardan biri de yaşlı değirmenci amcamızın köyde yaşadığı söylenen Ahmet çavuşun yaşantısı ile ilgili anlattıkları idi…

Ahmet çavuş Kızılca köyünde yaşayan fakir bir aile olan Musa ve Dudu’nun çocuklarından biriymiş… Çocukluğu davar gütmekle, keçileri otlatmakla geçmiş…

Askere gitmeden önce Gülizar isimli bir kıza âşık olmuş ve bu kızla söz kesmişler…

Balkan savaşına katılmış... Savaşta yaralanmış ve her iki bacağını kesmişler…4 yıl sonra Kızılca köyüne gelmiş… Yavuklusu kendisinin askerde şehit düştüğünü zannederek Anamur’dan bir bey oğluyla evlenmiş… Yavuklusunun evlendiğini gören Ahmet çavuş şiirler, maniler yazmaya türküler çığırarak kendi kendini teselli etmeye çalışmış…

Yazdığı şiirlerden biri “Anamur yolları” adıyla ün yapan yöresel halk oyunları şekline dönüşmüş… Yaşlı değirmenci amcamın gece yarısı un öğütürken anlattığı bu hikâye yıllar yılı beni etkilemişti…

İlkokul yıllarımı süsleyen bu hikâye’yi yıllar sonra yazdığım “Anamur Yöresel Halk Hikâyeleri” isimli kitabımın en başına koydum ve bundan da büyük bir mutluluk duymaktayım…

Dedim ya… İlkokul yıllarım benim için çok renkli geçti.

Gürlevik İlkokulundaki anılarım, Bozyazı kasabası ve o dönemde İlçemiz olan Anamur, yayla hayatımızda geçen tersakan ve çok oluk…

Adana’da geçen Ortaöğretim yıllarım ve İstanbul’da geçen Üniversite hayatıma hep ilkokul yıllarım damgasını vurmuştu…

İlkokul benim için adeta bir “Hayat Okulu” olmuştu… Bize o dönemde çok şey öğretiliyordu… Okulda aldığım bilgileri çevremden aldığım bilgilerle birleştiriyor,

ve ne kadar güzel bir ülkede yaşadığımı küçücük beynime yerleştiriyordum…

Geçmiş dönemlerle yaşadığım dönemlerdeki ayrılıkları, birliktelikleri mukayese edebiliyordum…

Yakın tarihte yaşananlar da çok ilgimi çekiyordu… Soruyor, soruyor, soruyordum… Genelde en çok babamın anlattıklarını hiç unutmuyordum…

Ben 1951 yılında ilkokula başlamıştım. İşte o 1951 yılı Sayın Adnan Menderes’in de başbakan olduğu yıldı…

Sayın Menderes 19’uncu hükümeti kurduktan sonra değişik seçimlere girmiş ve ben İlkokulu bitirinceye kadar 20’inci,21’inci ve 22’inci hükümetleri de kurmuştu.

İşte ben o dönemlerde ilkokuldaydım. İlkokulda ders dışı zamanlarda çevre gezileri yaşantımıza damgasını vuruyordu…

Bu geziler de aynı zamanda geçmiş tarihimizi öğrenme imkânım olmuştu…

Şöyle ki: Bozyazı’da bir softa kalesi var… Buraya düzenlediğimiz gezide öğretmenimin anlattıkları hala kulağımda… Bir zamanlar Anamur ve Bozyazı’yı korsanlar işgal etmiş…

Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubat, Ertokuş bey diye bir kumandanını büyük bir ordu ile bu korsanların üzerine göndermiş…

Gülnar üzerinden ordu Anamur ve Bozyazı’ ya doğru giderken Gülnar’da Şıh Ömer diye bir ermişle karşılaşmış…

Şıh Ömer 100’lerce öğrencisi olan bir Din adamı imiş… Gülnar’da koca orduya yemek vermiş…

Ertokuş Bey bundan çok hoşnut olmuş… Onu ve öğrencilerini de savaşmak üzere Anamur ve Bozyazı yöresine davet etmiş…

Şıh Ömer, Ertokuş bey’e:“Siz gidin arkanızdan ben de size yetişirim…”demiş…

Ayrı bir yoldan Korsanların barındığı Anamur Kalesi civarına gelmiş… Sivil Türk ve Müslüman halkı teşkilatlandırmış…

Bir gece vakti Camız’ların boynuzlarına yağlı bezler bağlayıp denizden, keçilerin boynuzlarına yine yağlı bezler bağlayıp bunları ateşle tutuşturarak Anamur kalesine doğru harekete geçirmiş…

Kendisi de kale kapısına dayanmış… Korsanların başı ile görüşmüş… Türk askerlerinin karadan ve denizden kaleyi kuşattığını söylemiş…

Kaçmaları için az bir zamanlarının kaldığını, kendisinin elçi olarak geldiğini, kalenin anahtarını kendisine teslim ederse kaçmalarına yardımcı olacağını söylemiş…

Kaleye doğru yaklaşan binlerce ateşi gören korsanlar kuşatıldıklarını, büyük bir ordunun üzerlerine doğru geldiklerini zannederek kalenin anahtarlarını Şıh Ömer’e teslim ederek kayıklarına binerek Kıbrıs adasına kaçmışlar…

Şıh Ömer de Bozyazı yakınlarındaki Softa Kalesinin bulunduğu yere kadar gelen orduyu karşılamış…

Ertokuş bey’e Korsanların bulunduğu Anamur Kalesinin anahtarlarını teslim etmiş… Ordu burada konaklamış ve yıllar yılı bu yörede kalarak Softa Kalesini yapmışlar…

Softa Kalesinin öyküsünü anlatan öğretmenimizi dinleyen bir Yörük ağasının o anda bize anlattıkları da hala kulağımda ve günlüğümde kayıtlı…

Bozyazı’da bir ada var… Meğer bu adada korsanlar yaşarmış… Softa Kalesinden bu adaya yeraltı tünelleri kazılarak ve denizin dibinden de geçen bir yol yapılmış…

Korsanlar adada sıkıştıkları zaman karaya, karada sıkıştıkları zaman bu tünel vasıtasıyla adaya sığınırlarmış…

Yörük ağasının bu anlattıkları çocukluğumda beni masal ülkelerine ulaştırmıştı…

İlkokul yıllarımı süsleyen bir diğer anım da Mezuniyet gününde Bozyazı kasabasındaki yürüyüşümüz ve o gün okuduğum şiirdir.

Aynı gün tören alanında üstü açık bir kamyonun üzerine kurulan kürsü’den okulumuzu temsîlen okuduğum şiiri ve arkadaşlarımın alkışlarını da hiç unutamam.

Sayın Adnan Menderes hükümeti döneminde 1957 yılında İlkokulu bitirmiş ve İmam Hatip Lisesinde okumak üzere Adana’ya gitmiştim.

Hoşça kalınız.