Bir zaman aralığı vardır. Kocaman kocaman laflar ve iddialara, bilmişliklere yelken açtığımız.
Rüzgarına kendimizi öylece kaptırdığımız. Ne haller öyle ya?
Manzara güzel görünebilir, umut vadedebilir. İçeriğine göz atıldı mı, odalara güneş giriyor mu,
Karanlık yerler yoğunlukta mı?
Yön durumu önemlidir. Kışın ılıman ,yazın serin olması rahat bir konumda olması caziptir.
Bir evin ayrıntısı ne kadar önemliyse insanın içini kapsayan odaları da yönü de bir o kadar önemlidir.
Güneş almayan, aydınlığından mahrum olacağımız her bir oda bizim yaşam alanımızı sıkıştırmakla
kalmaz mutsuzluğumuza da yol açar.
Ailemizi belirleyemeyiz lakin sonradan hayatımıza dahil olacakları iyi seçmeliyiz.
Hangi alanda olursa olsun kıyısından ve köşesinden iletişim kurduğumuz insanlara dikkat etmeli,
bizi üzmelerine izin vermemeliyiz. Onların yaydığı suni ışıktan çok içimize işleyen samimi sıcaklığını hissetmeli,
gerçek yönlerini keşfetmeliyiz. Değişebilir, dönüşebiliriz.
Olaylara ve insanlara karşı yeni bir sistem kurabilir, yeni baştan programlanabiliriz.
Yapaylığın diz boyu yaşandığı insan ilişkilerinde, o yolda tecrübeni arttırmadan,
ne çok ahkam kes ne de çok bil arkadaşım. Hızlı yol alıp çabuk yorulma.
Öyle güneşin doğuşuna, sabahın güzelliğine aldanma nasılsa yerini karanlığa bırakacak.
Kendi ışığına güven sadece.